Resmin dokuma sanatının geleneği içinde bir sanat tasarım nesnesi olarak dönüşümü: Picasso'nun Süslenen Kadınlar duvar dokuması- Women At Their Toilette






SSM –Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi GALERİ KONUŞMALARI: SÜSLENEN KADINLAR/WOMEN AT THEIR TOILETTE:
8-3-2006, İrem Arıkan Ekşi



  Picasso’nun “Süslenen Kadınlar” isimli  eseri 1938 baharında ilk olarak 29,9 x 44,8 cm boyutunda bir maket olarak yapıldı. Bu maket, renkli kağıtların yapıştırılması ve üzerlerine guaj uygulaması idi. Sanatçı, 1938'de bu maketi, 290 x 425 cmlik bir boyutta, bu kez bir duvar dokuması haline getirilmesi amacıyla yapmıştır. Ufak maket ve onun neredeyse 10 katı büyüklüğündeki maket arası tam bir benzerlik bulunmaktadır.

Eseri içeriğiyle beraber  Picasso’nun sanatsal anlatımındaki gelişme süreci içinde bir resim olarak yorumlayabilir ve bir dokuma sanatı örneği olarak ele alabiliriz.


Esere içerik (konu/subject matter) açısından, sanat tarihi içinde yer alan “women at their toilette”(“süslenen kadınlar”) başlığı altından bir örnek olarak baktığımızda; bu temanın daha erken dönem ressamlar tarafından da ele alınmış olup; başlı başına yerleşmiş bir konu olduğu gözlemlenebilir.Aşağıda bu temanın yakın dönem örneklerinden üç tanesine yer verilmektedir.
Flaman ressam Charles Andre van Loo’nun 1738 tarihli resmi “Venus a sa toilette” buna bir örnek. 1906 yılında bir süreliğine Hollanda’ya giden Picasso’nun Hollanda’lı Gerard Ter Borch’un resimlerini de görmüş olması akla yakın. Bu iki ressamın “süslenen kadın” temasındaki resimleri birer örnek oluşturmaktadır.  

 
Charles-Andre van Loo , Venus a sa toilette, Hotel de Soubise, Paris 1738.



Gerard ter Borch,Vrouw voor een spiegel-Femme a son miroir,Rijksmuseum Amsterdam, 1650-60.

            Ayna karşısında süslenen ya da kendini seyreden kadın temasını Velazquez’in “Rockeby Venus” tablosunda da kullanmaktadır.

                                                                                                                                   
Diego Velazquez, Toilet of Venus, 1647-51.           


            Dilimizde duvar dokuması olarak tanımlanabilecek bu eser dokuma olarak son halini bulmadan önce kolajlarla yapılmış büyük bir resimdi. Picasso, 1907’de yaptığı “Avignon’lu Kızlar” isimli resmi ile 1911’den itibaren söylendiği hali ile “kübizm”in oldukça etkili bir çıkışını yapmıştı. Kübizmin isimlenişi ve etkileri üzerine yazılanları kısaca şöyle özetleyebiliriz:

            Georges Braque ve Picasso 1907 senesinde görüşürler. “Avignon’lu Kızlar”’ı gören Georges Braque, bu resimden çok etkilenir. 1908 yılında Brauqe, Picasso’nun da galericisi olacak olan Kahnweiler’in galerisinde manzara resimlerini sergiler. Bu resimler ufak, garip küpler olarak tanımlanır. 1909 senesiyle beraber iki sanatçı sıkça görüşmeye, eserleri hakkında konuşmaya başlarlar..

            Picasso 1909 yılında, Avignon’lu Kızlar ile başlamış olduğu, resmedilen objenin farklı formlarla ve birden fazla bakış açısı ile resmedilmesi gibi oldukça yenilikçi bir bakış açısına yönelik araştırmalarına ağırlık vermeye başlar. Avignonlu Kızlar resminde ve bu resimden önce yaptığı çizimlerinde bedeni ve yüzü geometrik formlar aracılığı ile parçalara ayırarak resmetmişti. 1909da Braque ile görüşmeye başlaması bu araştırmaları karşılıklı yapmaları için bir ortam oluşturmuştu. Picasso ile Braque’ın böylece resmedilen obje ile objenin yer aldığı resimsel mekanı parçalara ayırarak analiz etmelerinden hareketle (sanat tarihinde) analitik kübizm olarak adlandırılan dönem başlamış oldu.

            Analitik kübizmin en bilinen örneklerinden biri Picasso’nun yaptığı Ambroise Vollard  portresidir.



 Picasso, Portrait of Ambroise Vollard, 1910

92*65 cm, yağlıboya, Pushkin Devlet Güzel Sanatlar Müzesi, Moskova.

Analitik kübizm ile form üzerine araştırmalar ilerledikçe bölünen, çizilen objeden ayrılan formlar gittikçe daha şeffaf ve parçalı hale gelir. Kontur çizgileri iyice açılır ve mekan içinde dağılmaya başlar. Bunu gösteren bir örnek “pipolu adam” resmi gibidir.


Homme a la pipe, 1911, 90,7*71 cm, yağlıboya, Kimbell Sanat Müzesi, Fort Worth.


“Ambroise Vollard” portresinde belli bir şekli parçalarını bir araya getirerek tekrardan inşa etmek, göz önüne getirmek zor değil ancak bir sonraki örnekte bunu yapmak birden fazla obje söz konusu olduğu için zorlaşır . Bu aşamadan sonra resim bir soyutlamaya doğru gidecektir. “Femme a la guitare” isimli resimde görülebileceği gibi gitarlı kadın yeni bir soyutlama içinde seçilmektedir.

Femme a la guitare, 1911 – early 1914, 130*89 cm, yağlıboya, Basel Sanat Müzesi.


Resimde mekan ve objenin formlar üzerinden araştırılması artık daha soyut bir aşamaya aktarılmıştır ki burada yeni bir araç kullanılmaya başlanır. Picasso ve Braque ile resime ve sanat eğitimine giren bu yeni aracın adı kolajdır. Papier collé olarak da söylenen bu araç farklı dokular ve mekanları ortaya çıkarmakta kullanılmaktadır.

            Resimde formların sınırlarda kullanılması ile resmedilen objeyi algılamak zorlaşınca algıyı gerçek objelerle vermenin yollarını aramak çözüm aşamalarından bir tanesi olarak görünmektedir. Picasso bu sorunu kolajla çözme yolunda ilerlerken, 1912 senesi Ocak-Mart ayları arasında yaptığı kağıttan gitar belirgin bir yenilikçiliği temsil eder.

Guitar, January-March 1912, cardboard, cutout paper 66,3*33,7*19,3cm, tahrip olmuş.

1912 başında yaptığı bu gitar kağıttan bir heykeldi. Duvara tutturulmuş,makete benzer bu heykel üç boyutlu olarak resimdeki form sorularını tartışan bir adım. Analitik kübizmin objeyi temsil edişindeki yolun daha doğrudan bir sunumu idi çünkü analitik kübizmin yapmak istediği soyut sanat değil, resmettikleri objeyi konu edinmekti.

Bu üç boyutlu temsil ile izleyiciye objenin en belirgin özellikleri, bir kaç açıdan verilmiş oluyor. Bu kübizmin en belirgin katkısı, sunduğu açılım.

 Bunu yapma yöntemi, objeyi parçalara ayırmak ve resim mekanında onları tekrar bir araya getirmek.

Bu yöntemle ayrıca, resmedilen objenin içi ve dışı aynı anda sunulur ki objenin içini göstermek formları şeffaf yüzeyler olarak kullanmak anlamına gelir. Picasso bu sorunu bu maket örneğinde, gitarın ön yüzünü kapatmayarak, ancak bu ön yüzün ilerleyebileceği mekanı duvardan bir kartonun, gitarın ön yüzeyinin bulunması gereken yere kadar ilerlemesi ile ima etmiş.

Tüm bunları kapsayacak şekilde resmedilen obje ve mekan, objenin içi de mekana katılarak- geleneksel heykel anlayışında olduğu gibi heykelin mekanla kaplanmış bir madde olmasından öte- mekanın heykelin içinde de yer almakta olduğunu gösterir şekilde arkayı da gösteren ya da ima eden yüzlerle araştırılır, konturlar (resimde objenin mekandan ayrıldığını ifade eden dış kenarları) açılır.

Üç boyutlu bu eser sentetik kübizme geçişin bir aşamasıdır. Tamamıyla sentetik bir araştırma değildir. Ancak analitik dönem araştırmasının da ötesindedir. Analitik araştırmanın istediği tüm eş zamanlı algıları sağlar. Objenin içi ve dışını eş zamanlı algılama, obje ve mekanı eş zamanlı algılama ve bir tek perspektife bağlanmadan farklı açılardan objeyi algılayabilme gibi.

Duvar dokumasına bir resme bakar gibi baktığımızda üç tane kadın imgesi ilk anda görünür. Bu kadınların yüzleri hem profilden gösterilmekte hem de cepheden izleyiciye bakmaktadır. Birden fazla izleme açısını rahatsızlık vermeden, zorlamadan algılayabilmek kübist dönemin çözüm aradığı çoklu perspektif-daha doğrusu birden fazla açıdan resimdeki objeyi izleme ve eşzamanlı boyutlar- yüzeyler üzerine yenilikçi açılımlar sayesinde olanaklı hale gelmiştir.

Resimde kolajlanarak yapıştırılmış mavi, kahve ve kırmızı-pembe tonlarındaki üç renk grubu bir yer düzlemi yaratıyor. Sağda duran figür ayna olarak yorumlanan kahve tonlarında bir çerçeveyi izleyiciye ve ortada duran figüre tutar görünüyor. Yansıttığı kimsenin pek belirsiz olduğu benzer bir ayna imgesi Picasso'nun ilham aldığı bir sanatçı olan Velazquez'in “Las Meninas”(Maids of Honor) isimli eserinde de var. Burada da ayna tuvalde yer almayan kimseleri gösteriyor. “Süslenen Kadınlar” 'daki ayna içindeki baş figürü ortada duran kadın figürüne yöneltilmiş olsa da ortada duran figürün yansıması anlamını taşımak zorunda değil. Bu tür belirsizlikler sentetik kübizmin elde ettiği çoklu algılayışın bir uzantısı.



      Nature morte a la chaise canne(hasır sandalye ile ölü doğa) ,Bahar/1912                         yağlıboya, tuval bezi, kağıt ve kordon-halat,29*37 cm Musée Picasso, Paris.

Sentetik kübizm döneminde Picasso, yağlıboya ve gerçek objeleri beraber kullanarak kolajlar yapmaya başlıyor.


Sol: “Gitar, notalar, şarap bardağı”, Kasım 1912,Kağıt üzerine kolaj kağıt(papier collé), guaj, kömür, 47,9*36,5cm, McNay Art Museum San Antonio,TX. Sağ: “Keman”, 3 Aralık 1912, Kağıt üzerine gazete kağıdı, kömürkalem, 62*47 cm, Paris Modern Sanat Müzesi.

1912 döneminde başlayan sentetik kübzim ile Picasso'nun resmi hem yenilikçi bir anlayışla eşzamanlı çoklu (farklı açılardan aynı anda resmi algılayabilmek, objenin içinde bulunduğu mekan ile bağlantısını birden çok açıda görmek, objenin içi ve dışını beraber görmek)  bir algıyı resimde görünür kılıyor, hem de temsili geleneksel resim anlayışını koruyor. Sentetik kübizm ile Picasso'nun resmi karmaşıklaşsa bile hiç bir zaman soyut resim olmadı. Picasso, sentetik formların getirdiği olanakları, temsili(representational); bir başka söyleyişle mimesise dayalı öykünmeci resim ile birleştirerek çok zengin bir resim yüzeyi ortaya koymaya başlar. Kolajlar (papier collé) ile yaptığı araştırmalarını yağlıboya ile resmetmeye başlar. 1921 bu başarının doruk noktasına geldiği bir dönemdir. Yağlıboyayı kullanarak, kolajlarla ortaya çıkardığı yeni form ve algılama açılarını gösteren bu zengin resim anlayışına bir örnek olarak “Üç müzisyen” gösterilebilir.


Musiciens aux masques,200,7*222,9cm, yağlıboya, Yaz1921.


“Süslenen kadınlar”'a kübizmin kazandırdığı olanaklarla -resimde hem farklı görüş açılarıyla formları eşzamanlı algılatabilmek ve geleneksel temsili resim anlayışını da beraberinde kullanmak- bakalım. Resimdeki kadınlar hem önden hem de profilden izleyene ve resmin içine doğru bakmaktadırlar. Resim pek çok rengi, hem de benzer ton değerleri içinde kullandığı için formları ilk anda algılayabilmek kolay olmayabilir. Resmin bir fotokopisi  üzerinde ana, büyük parçalı şekilleri (formları) dış kenarlarından (konturlarından) çevrelemek formları ve resmin içindeki dinamiği algılayabilmek için kolay bir egzersiz. Konturları benzer renk tonundaki şekilleri ayrı ayrı çevreleyerek çektiğimizde, ortadaki figürün oturuşunu sentetik kübizmin belirsizliği içinde ama aynı zamanda açık bir temsil içinde rahatlıkla algılayabiliriz.

Bir örnek için aşağıdaki çizime bakılabilir:


Resmin kopyası üzerinde kontur çizgilerinin çizilmesi ve resamin ana akslarının belirlenmesi.


Konturlarla resim izlendiğinde ortadaki figür başı hem yandan hem de önden resmedilerek aşağıya inmeye başlar. Ayna olarak okunabilecek şekile doğru yönelmiş aynı anda izleyiciye de yönelmiştir. Bu iki algılamayı aynı anda gerçekleştirmek izleyici için sentetik resimlerine göre çok daha kolaydır. Çeneden aşağıya doğru iki göğsü temsil edecek pembe ve siyah renkte iki üçgen parçayı siyah bir leke gövdeyi tamamlatarak aşağı devam eder. Gövdenin sağa doğru kıvrılışı belli bir düzende devam etmektedir öyle ki gözümüzle siyah botu temsil eden parçanın üzerindeki kıvrımlı parçaya doğru bir çizgi çekersek (şekilde kesik çizgilerle ifade edilmektedir) vücudun bacak kıvrımını bacak tamamen gösterilmese de tamamlamış oluruz. Bu figürün solundaki pembe uzun lekeleri çevrelediğimizde onların bir kolu andırır şekilde kahve lekeyi çevrelediğini görmekteyiz. Bu pembe tondaki lekelere eşlik eden 4 kesik siyah çizgi ve uçlarında yer alan dairesel siyah çizgiler kolun kemikleri ve eller yani objenin hem içi hem de konturu gibi çalışır. Arada kalan kahve tonundaki leke dokusu ve rengi ile bir sandalyenin arkası gibi okunmaktadır. En azından en basit algılayışla resimdeki işlevlerinden bir tanesi budur.

Sağ bölgede yer alan çerçeve açısı ile hem orta figüre hem de resmi izleyene dönmüş ayna temsilinin gösterdiği figürü Figürün şekil özellikleri ve sağ alt köşesinde yer alan sarı üzerine yatay ve çapraz yönlerde çizilmiş ince çizgiler nedeniyle, Picasso'nun “Siesta” ve diğer Marie Therese tablolarıyla beraber incelemek kaçınılmaz olmaktadır. Picasso'nun Marie Therese başını resmederken kullandığı ögelerden en çok görüleni sarı, açık renk üzerinde bir kaç kısa çizgi ya da kara kalem ve baskılarında olduğu gibi detaylı çizgilerle saç temsilidir. Buna ek olarak alın ile burnun birleşimi pek çok Marie Therese büstünde ve resimlerinde karşımıza çıkar. Bu kadın imgesi, yansıması Marie Therese'dir demek spekülasyonlardan belki bir tanesi olabilir. Resmi böylece indirgemek ve tek başına böyle bakmak tartışmalı olacaktır. Bu ayna temsilinde Velazquez'in Las Meninas tablosuna da görnderme yapmak mümkündür. Las Meninas resminde, odanın arka tarafında yer alan aynada izleyiciye bakan kişiler kral ve kraliçe mi yoksa orada bulunanların farklı bir perspektif ile yansıması mı? Bunlardan biri ya da hepsi söz konusu olabilir... Picasso'nun “Süslenen Kadınlar”'ındaki bu çerçeve içinde bir algılayış ve belli oranda belirsizlik bu resmin anlam katmanlarını ve görsel niteliklerini zenginleştirmektedir. Ortadaki figürü 1938 döneminde Picasso'nun içinde bulunduğu ortam ve durum ile beraber incelediğimizde, şaşkın, hüzünlü, acılı bir bakışı ortadaki figürde algılamak zor olmayacaktır. Bir sene önce sanatçı Paris Uluslarası Fuar'ında İspanyol standı için Guernica'yı yapmıştı. Bu dönem sanatçının savaşın yarattığı acı ve isyanı incelediği, politik olarak ülkesine daha da bağlandığı bir dönemdi. Guernica'da acıyla bakan, isyan eden, masumiyeti yakarışlarla anlatan figürleri resmetmişti. “Franco'nun Rüyası ve Yalanı” isimli dokuz sahneli bir gravürü 1937'de tamamlamıştı. İçinde bulunduğu siyasal bağlanmanın yanı sıra iki sene önce yaşamına zorlu bir boşanmanın ardından giren Dora Maar'ın getirdiği rüzgar da bu resim bağlamı içinde hatırlanabilir. O sırada halen beraber olduğu Marie Therese'in huzurlu, sevecen ve barış dolu mizacından farklı olarak Dora gözyaşları içinde, hüzünlü bir kadın olarak anlatılmaktadır. Picasso'nun “Weeping Woman” resminde Picasso Dora Maar'ı kocaman elmas şeklinde beyaz gözyaşları ile resmetmektedir. Yüzün neredeyse iki tarafını tamamlayan bu gözyaşları aynı zamanda Dora Maar'ın ellerini temsil eder.


Eserin kopyası üzerinden konturlarla başlanarak çizilmesi. Önce konturlar ve sonra içinde-çevresinde renkleri konmuştur.


“Süslenen Kadınlar”da ortadaki figürü Dora Maar olarak yorumlamak resmi algılayabilmek için gerekli değilse de sanatçının o anda içinde bulunduğu durumu yansıtmaktadır.

Soldaki figür en solda yer alan kaide ve üzerindeki vazo ile fincanlara doğru yönelmekte, aynı anda izleyene de bakmaktadır. Üzerindeki kahve tonlarındaki parçayı dikkatle incelediğimizde ufak mavi parçaların rastgele değil belli bir düzen içinde yerleşerek ( gözümüzü kısarak baktığımızda) ortada ara ara belirginleşen dikey bir çizgiyi öne çıkardığını görürüz. Ortadan kapanan sabahlık benzeri bir giyim olarak görünmektedir.

Bir duvar dokuması(tapestry: bu terimin kimi zaman dokumada kilim tekniğini ifade etmek için kullanıldığını görürüz) olarak düşünülen bu eseri başarıyla gerçekleştirmek maketinin kompozisyonu kadar dokumacıların hüneri ve malzemenin kalitesine de bağlıdır.

Burada tapestry tekniği ile dokunmuş bir duvar tesktili görüyoruz.

Dokuma iki veya daha çok iplik grubunun çeşitli şekillerle birbiri arasından geçerek  oluşturduğu ürüne verilen isimdir. Tekstil sanatında dokumaya desen yapmak amacıyla kullanılan ilk dokuma tekniklerinden bir tanesidir.

Dokumaları dokuma araçlarının kullanımına göre çok genel bir sınıflama içinde düşünürsek giysi ve kullanım amacıyla yapılan mekikli dokumalar ve yaygı niteliğinde kullanılan krikitli dokumaları görürüz. Kirkit aşağıda anlatılan atkı ipliklerini dokumada aşağıya doğru bastırmak, sıkıştırmak için kullanılan tarağa benzer bir araçtır.

Tapestry kirkitli dokuma tekniği altında yer almaktadır. Bilinen en eski örnekleri İ.Ö 1400'e Mısırlılara dayanır. Bu köklü ürün bir uygarlık göstergesi olarak Avrupa ve Asya'da da dokunmaktadır. Kirkitli dokuma ürünleri, Avrupa'da İskandinavya ve kuzey Flaman bölgesinde ortaçağdan çok önce dokunmaya, kiliselerde, katedrallerde, evlerde mobilyaların üzerine kullanılmak üzere, perde olarak dahi kullanılmıştı. Tapestry'nin yaygın, geleneksel bir sanat malzemesi olarak ortaya çıkışı ortaçağ'a dayanır. Nemli ve soğuk taş binalarda, kilise ve katedrallerde bu dokumalar mekanı ısıtmak amacıyla ve kolayca taşınır bir sanat eseri olması özelliğiyle yaygınlaştı. Mahkeme salonlarında propoganda resimleri görevini görmekten evlerde resim ve dekorasyon malzemesi olmaya kadar uzanan örnekleri mevcuttur.

Bu gelenek Kuzey Avrupa'dan Fransa'ya taşınmıştır. Pek çok modern dönem sanatçısının eserlerini halı olarak dokuttuğu “Gobelins” atölyelerinin kurulmasına kadar da uzanmaktadır.  Picasso'nun bu eseri de Gobelins atölyelerinde üretilmiştir. Dilimizde goblen olarak geçen bu dokumalar aslında “Gobelins” atölyelerinde üretilen tapestry tekniğinde dokunmuş tekstil ürünleridir. Gobelin, 15. yy ortalarında Fransa'nın Reims bölgesinden gelip Paris'e yerleşen giyim ve boya işleri yapan bir ailenin adıdır. Üçüncü ve dördüncü nesillerde aile firma olarak ün kazanmaya başlar. 

            16. yy sonları itibarı ile boya işine firma son verir. 1601'de firma işletmeyi 4. Henry'e ödünç verir ve tapestry dokumaları için 200 Flaman (Kuzey Belçika-Hollanda) işçi getirir. Ailenin kendisi dokuma yapmamıştır. 1622 ile beraber kraliyet ressamı Charles le Brun atölyenin başına geçer ve dokuma tasarımlarını gerçekleştirir. 17. yy sonlarında kapanıp açılır, Napolyon Devrimden sonra atölyeyi tekrar canlandırır. 1826'dan itibaren halı üretimine de geçilir.

            Tapestry halı demek değildir. Kilim olarak da tanımlanamaz çünkü kilimler farklı bir teknikle dokunarak çift taraflı olarak da kullanılabilir. Tapestryde ise arka yüz kullanılamaz, iplikler sarkar.

            Bu dokuma türünü yapabilmek için iki tür iplik gerekir.Bunlara dokumanın dikey aksını tutan çözgü iplikleri ile, dokumayı gerçekleştiren, tüm renk ve deseni veren atkı iplikleridir.



Dikey tezgahta tapestry dokuma. Yukarıdan gelen iplikler çözgü ipliği, ufak sivri uçlu tahtalara bağlı iplikler atkı iplikleri. Yukarıda bir ağ gibi yatay olarak sallanan ve çözgü ipliklerinin aralarından geçtiği kısa iplikler gücülerdir.



İplikler önce levendlere sarılarak gücülere geçirilmek üzere dokuma hangi ende olacaksa buna uygun genişliğe göre gruplanır.


Bir arkadan bir de önden çözgüler tezgaha gerilir. İkisi arasında ağızlık denen bir boşuk bırakılır ve bu boşluk bizim kilim dokumasında varan gelen denilen tahtalarla ya da iplerle açık tutulur. 


Maket “süslenen kadınlar”da 290*425 cmlik maket iki çözgü arasına yerleştirilir. Dokuma bobinlere sarılı atkı ipliklerinin çözgüler arasından geçirilmesiyle yapılır. Dokuma arka tafatan yani yanlış taraf diyebileceğimiz desenin arka tarından yapılır.

Dokunacak desen daha basit renk geçişlerine sahipse çözgü ipliklerine de çizilebilir.


Dokuma bitince çözgüler kesilerek tapestry tezgahtan alınır.


            “Süslenen kadınlar” isimli eser bir dokuma olarak maketin kolaj niteliklerini, kolajın ortaya koyduğu doku farklarını kolajda verilen etkileri aktararak ortaya koyabilmiştir. Burada tapestry tekniğinin ayrıntıyı ortaya koymaya olanak veren tekniği söz konusu olduğunda belli yerlerde dokumanın daha farklı sıklıkta dokunmasına olanak sağlanabilmesini söyleyebiliriz. Resimde bulunan farklı renk tonu kadar da farklı tonda iplik kullanılmıştır. Her farklı ton iplik farklı kalınlıklarda kullanılmaktadır ki bu farklı dayanıklılık, farklı iplik mukavemeti demektir. Bu kadar farklı malzeme ile bir arada dokunması bu eserin bir dokuma olarak da başarısıdır.

           

            Hem bir kolajla yağlıboyaya benzer bir yöntemle resmetme yöntemi ve hem de kolaj niteliğini dokumaya tam olarak aktarabilme niteliğiyle “Süslenen Kadınlar” hem resim ve hem de dokuma sanatının diyaloğu ile üretilen eserlerden bir tanesi olarak görülebilir.


Kaynakça:

Picasso, Ingo F. Walther, Taschen, ABC Kitabevi Yayın ve Dağıtım A.Ş.1993, İstanbul.

Online Picasso Project.

Tapestry, M. Pianzola&J.Coffinet, Van Nostrand Reinhold Company Inc., 1974, New York.

French Tapestry, Roger-Armand Weigert, Faber&Faber, 1962, London.

The Technique of Woven Tapestry, T. Beutlich, B T Batsford Ltd, 1967,London.

Kilim, Cicim, Zili, Sumak Türk Düz Dokuma Yaygıları, B.Balpınar Acar, Eren Yayınları, 1982, İstanbul.

Yapılan Dönemin Uygarlık Yansıması; Duvar Halıları, İ.Akbostancı, Tombak Dergisi, 2000.

Picasso in İstanbul, Sabancı University Sakıp Sabancı Museum Catalouge,Sabancı Holding, 2005, İstanbul.






SSM Galeri Konuşmaları

İrem Arıkan.

Yorumlar

Popüler Yayınlar