Resmin dokuma sanatının geleneği içinde bir sanat tasarım nesnesi olarak dönüşümü: Picasso'nun Süslenen Kadınlar duvar dokuması- Women At Their Toilette
SSM –Sabancı
Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi GALERİ KONUŞMALARI: SÜSLENEN KADINLAR/WOMEN
AT THEIR TOILETTE:
8-3-2006, İrem Arıkan Ekşi
Esere
içerik (konu/subject matter) açısından, sanat tarihi içinde yer alan “women at their
toilette”(“süslenen kadınlar”) başlığı altından bir örnek olarak baktığımızda;
bu temanın daha erken dönem ressamlar
tarafından da ele alınmış olup; başlı başına yerleşmiş bir konu olduğu gözlemlenebilir.Aşağıda bu temanın yakın dönem örneklerinden üç tanesine yer verilmektedir.
Flaman
ressam Charles Andre van Loo’nun 1738 tarihli resmi “Venus a sa toilette” buna
bir örnek. 1906 yılında bir süreliğine Hollanda’ya giden Picasso’nun
Hollanda’lı Gerard Ter Borch’un resimlerini de görmüş olması akla yakın. Bu iki
ressamın “süslenen kadın” temasındaki resimleri birer örnek
oluşturmaktadır.
Charles-Andre van
Loo , Venus a sa toilette, Hotel de Soubise, Paris 1738.
Gerard ter Borch,Vrouw voor een spiegel-Femme a son
miroir,Rijksmuseum Amsterdam, 1650-60.
Ayna karşısında süslenen ya da kendini seyreden kadın
temasını Velazquez’in “Rockeby Venus” tablosunda da kullanmaktadır.
Diego Velazquez, Toilet of Venus, 1647-51.
Dilimizde
duvar dokuması olarak tanımlanabilecek bu eser dokuma olarak son halini
bulmadan önce kolajlarla yapılmış büyük bir resimdi. Picasso, 1907’de yaptığı “Avignon’lu Kızlar” isimli resmi ile
1911’den itibaren söylendiği hali ile “kübizm”in oldukça etkili bir çıkışını yapmıştı. Kübizmin isimlenişi ve etkileri üzerine yazılanları kısaca şöyle
özetleyebiliriz:
Georges
Braque ve Picasso 1907 senesinde görüşürler. “Avignon’lu Kızlar”’ı gören
Georges Braque, bu resimden çok etkilenir. 1908 yılında Brauqe, Picasso’nun da
galericisi olacak olan Kahnweiler’in galerisinde manzara resimlerini sergiler.
Bu resimler ufak, garip küpler olarak tanımlanır. 1909 senesiyle beraber iki
sanatçı sıkça görüşmeye, eserleri hakkında konuşmaya başlarlar..
Picasso
1909 yılında, Avignon’lu Kızlar ile başlamış olduğu, resmedilen objenin farklı
formlarla ve birden fazla bakış açısı ile resmedilmesi gibi oldukça yenilikçi bir bakış açısına yönelik araştırmalarına ağırlık
vermeye başlar. Avignonlu Kızlar resminde ve bu resimden önce yaptığı
çizimlerinde bedeni ve yüzü geometrik formlar aracılığı ile parçalara ayırarak
resmetmişti. 1909da Braque ile görüşmeye başlaması bu araştırmaları karşılıklı
yapmaları için bir ortam oluşturmuştu. Picasso ile Braque’ın böylece resmedilen
obje ile objenin yer aldığı resimsel mekanı parçalara ayırarak analiz
etmelerinden hareketle (sanat tarihinde) analitik kübizm olarak adlandırılan
dönem başlamış oldu.
Analitik
kübizmin en bilinen örneklerinden biri Picasso’nun yaptığı Ambroise
Vollard portresidir.
Picasso, Portrait of
Ambroise Vollard, 1910
92*65 cm, yağlıboya, Pushkin Devlet Güzel Sanatlar Müzesi,
Moskova.
Analitik kübizm ile form üzerine
araştırmalar ilerledikçe bölünen, çizilen objeden ayrılan formlar gittikçe daha
şeffaf ve parçalı hale gelir. Kontur çizgileri iyice açılır ve mekan içinde
dağılmaya başlar. Bunu gösteren bir örnek “pipolu adam” resmi gibidir.
Homme a la pipe, 1911, 90,7*71 cm, yağlıboya, Kimbell Sanat
Müzesi, Fort Worth.
“Ambroise Vollard” portresinde
belli bir şekli parçalarını bir araya getirerek tekrardan inşa etmek, göz önüne
getirmek zor değil ancak bir sonraki örnekte bunu yapmak birden fazla obje söz
konusu olduğu için zorlaşır . Bu aşamadan sonra resim
bir soyutlamaya doğru gidecektir. “Femme a la guitare” isimli resimde
görülebileceği gibi gitarlı kadın yeni bir soyutlama içinde
seçilmektedir.
Femme a la guitare, 1911 – early 1914, 130*89 cm,
yağlıboya, Basel Sanat Müzesi.
Resimde mekan ve objenin formlar
üzerinden araştırılması artık daha soyut bir aşamaya aktarılmıştır ki burada
yeni bir araç kullanılmaya başlanır. Picasso ve Braque ile resime ve sanat
eğitimine giren bu yeni aracın adı kolajdır. Papier collé olarak da söylenen bu
araç farklı dokular ve mekanları ortaya çıkarmakta kullanılmaktadır.
Resimde
formların sınırlarda kullanılması ile resmedilen objeyi algılamak zorlaşınca
algıyı gerçek objelerle vermenin yollarını aramak çözüm aşamalarından bir tanesi
olarak görünmektedir. Picasso bu sorunu kolajla çözme yolunda ilerlerken, 1912
senesi Ocak-Mart ayları arasında yaptığı kağıttan gitar belirgin bir yenilikçiliği
temsil eder.
Guitar, January-March 1912, cardboard, cutout paper
66,3*33,7*19,3cm, tahrip olmuş.
1912
başında yaptığı bu gitar kağıttan bir heykeldi. Duvara tutturulmuş,makete
benzer bu heykel üç boyutlu olarak resimdeki form sorularını tartışan bir
adım. Analitik kübizmin objeyi temsil edişindeki yolun daha doğrudan bir sunumu
idi çünkü analitik kübizmin yapmak istediği soyut sanat değil, resmettikleri objeyi
konu edinmekti.
Bu üç
boyutlu temsil ile izleyiciye objenin en belirgin özellikleri, bir kaç açıdan
verilmiş oluyor. Bu kübizmin en belirgin katkısı, sunduğu açılım.
Bunu yapma yöntemi, objeyi parçalara ayırmak
ve resim mekanında onları tekrar bir araya getirmek.
Bu
yöntemle ayrıca, resmedilen objenin içi ve dışı aynı anda sunulur ki objenin
içini göstermek formları şeffaf yüzeyler olarak kullanmak anlamına gelir.
Picasso bu sorunu bu maket örneğinde, gitarın ön yüzünü kapatmayarak, ancak bu
ön yüzün ilerleyebileceği mekanı duvardan bir kartonun, gitarın ön yüzeyinin
bulunması gereken yere kadar ilerlemesi ile ima etmiş.
Tüm
bunları kapsayacak şekilde resmedilen obje ve mekan, objenin içi de mekana
katılarak- geleneksel heykel anlayışında olduğu gibi heykelin mekanla kaplanmış
bir madde olmasından öte- mekanın heykelin içinde de yer almakta olduğunu
gösterir şekilde arkayı da gösteren ya da ima eden yüzlerle araştırılır, konturlar (resimde objenin
mekandan ayrıldığını ifade eden dış kenarları) açılır.
Üç
boyutlu bu eser sentetik kübizme geçişin bir aşamasıdır. Tamamıyla sentetik bir
araştırma değildir. Ancak analitik dönem araştırmasının da ötesindedir.
Analitik araştırmanın istediği tüm eş zamanlı algıları sağlar. Objenin içi ve
dışını eş zamanlı algılama, obje ve mekanı eş zamanlı algılama ve bir tek
perspektife bağlanmadan farklı açılardan objeyi algılayabilme gibi.
Duvar
dokumasına bir resme bakar gibi baktığımızda üç tane kadın imgesi ilk anda
görünür. Bu kadınların yüzleri hem profilden gösterilmekte hem de cepheden
izleyiciye bakmaktadır. Birden fazla izleme açısını rahatsızlık vermeden,
zorlamadan algılayabilmek kübist dönemin çözüm aradığı çoklu perspektif-daha
doğrusu birden fazla açıdan resimdeki objeyi izleme ve eşzamanlı boyutlar- yüzeyler üzerine yenilikçi açılımlar sayesinde olanaklı hale gelmiştir.
Resimde
kolajlanarak yapıştırılmış mavi, kahve ve kırmızı-pembe tonlarındaki üç renk
grubu bir yer düzlemi yaratıyor. Sağda duran figür ayna olarak yorumlanan
kahve tonlarında bir çerçeveyi izleyiciye ve ortada duran figüre tutar
görünüyor. Yansıttığı kimsenin pek belirsiz olduğu benzer bir ayna imgesi
Picasso'nun ilham aldığı bir sanatçı olan Velazquez'in “Las Meninas”(Maids of
Honor) isimli eserinde de var. Burada da ayna tuvalde yer almayan kimseleri gösteriyor.
“Süslenen Kadınlar” 'daki ayna içindeki baş figürü ortada duran kadın figürüne
yöneltilmiş olsa da ortada duran figürün yansıması anlamını taşımak zorunda
değil. Bu tür belirsizlikler sentetik kübizmin elde ettiği çoklu algılayışın
bir uzantısı.
Nature morte a la chaise canne(hasır sandalye ile ölü doğa) ,Bahar/1912 yağlıboya, tuval bezi, kağıt ve kordon-halat,29*37 cm Musée Picasso, Paris.
Sentetik
kübizm döneminde Picasso, yağlıboya ve gerçek objeleri beraber kullanarak
kolajlar yapmaya başlıyor.
Sol: “Gitar, notalar, şarap bardağı”, Kasım 1912,Kağıt üzerine kolaj kağıt(papier collé), guaj, kömür, 47,9*36,5cm, McNay Art Museum San Antonio,TX. Sağ: “Keman”, 3 Aralık 1912, Kağıt üzerine gazete kağıdı, kömürkalem, 62*47 cm, Paris Modern Sanat Müzesi.
1912
döneminde başlayan sentetik kübzim ile Picasso'nun resmi hem yenilikçi bir
anlayışla eşzamanlı çoklu (farklı açılardan aynı anda resmi algılayabilmek,
objenin içinde bulunduğu mekan ile bağlantısını birden çok açıda görmek, objenin
içi ve dışını beraber görmek) bir
algıyı resimde görünür kılıyor, hem de temsili geleneksel resim anlayışını
koruyor. Sentetik kübizm ile Picasso'nun resmi karmaşıklaşsa bile hiç bir zaman
soyut resim olmadı. Picasso, sentetik formların getirdiği olanakları,
temsili(representational); bir başka söyleyişle mimesise dayalı öykünmeci
resim ile birleştirerek çok zengin bir resim yüzeyi ortaya koymaya başlar.
Kolajlar (papier collé) ile yaptığı araştırmalarını yağlıboya ile resmetmeye
başlar. 1921 bu başarının doruk noktasına geldiği bir dönemdir. Yağlıboyayı
kullanarak, kolajlarla ortaya çıkardığı yeni form ve algılama açılarını
gösteren bu zengin resim anlayışına bir örnek olarak “Üç müzisyen”
gösterilebilir.
Musiciens aux masques,200,7*222,9cm, yağlıboya, Yaz1921.
“Süslenen kadınlar”'a kübizmin
kazandırdığı olanaklarla -resimde hem farklı görüş açılarıyla formları
eşzamanlı algılatabilmek ve geleneksel temsili resim anlayışını da beraberinde
kullanmak- bakalım. Resimdeki kadınlar hem önden hem de profilden izleyene ve
resmin içine doğru bakmaktadırlar. Resim pek çok rengi, hem de benzer ton
değerleri içinde kullandığı için formları ilk anda algılayabilmek kolay
olmayabilir. Resmin bir fotokopisi
üzerinde ana, büyük parçalı şekilleri (formları) dış kenarlarından
(konturlarından) çevrelemek formları ve resmin içindeki dinamiği algılayabilmek
için kolay bir egzersiz. Konturları benzer renk tonundaki şekilleri ayrı ayrı
çevreleyerek çektiğimizde, ortadaki figürün oturuşunu sentetik kübizmin
belirsizliği içinde ama aynı zamanda açık bir temsil içinde rahatlıkla
algılayabiliriz.
Resmin kopyası üzerinde kontur çizgilerinin çizilmesi ve resamin ana akslarının belirlenmesi.
Konturlarla resim izlendiğinde
ortadaki figür başı hem yandan hem de önden resmedilerek aşağıya inmeye başlar.
Ayna olarak okunabilecek şekile doğru yönelmiş aynı anda izleyiciye de
yönelmiştir. Bu iki algılamayı aynı anda gerçekleştirmek izleyici için sentetik
resimlerine göre çok daha kolaydır. Çeneden aşağıya doğru iki göğsü temsil
edecek pembe ve siyah renkte iki üçgen parçayı siyah bir leke gövdeyi
tamamlatarak aşağı devam eder. Gövdenin sağa doğru kıvrılışı belli bir düzende
devam etmektedir öyle ki gözümüzle siyah botu temsil eden parçanın üzerindeki
kıvrımlı parçaya doğru bir çizgi çekersek (şekilde kesik çizgilerle ifade
edilmektedir) vücudun bacak kıvrımını bacak tamamen gösterilmese de tamamlamış
oluruz. Bu figürün solundaki pembe uzun lekeleri çevrelediğimizde onların bir
kolu andırır şekilde kahve lekeyi çevrelediğini görmekteyiz. Bu pembe tondaki
lekelere eşlik eden 4 kesik siyah çizgi ve uçlarında yer alan dairesel siyah
çizgiler kolun kemikleri ve eller yani objenin hem içi hem de konturu gibi
çalışır. Arada kalan kahve tonundaki leke dokusu ve rengi ile bir sandalyenin
arkası gibi okunmaktadır. En azından en basit algılayışla resimdeki
işlevlerinden bir tanesi budur.
Sağ bölgede yer alan çerçeve
açısı ile hem orta figüre hem de resmi izleyene dönmüş ayna temsilinin
gösterdiği figürü Figürün şekil özellikleri ve sağ alt köşesinde yer alan sarı
üzerine yatay ve çapraz yönlerde çizilmiş ince çizgiler nedeniyle, Picasso'nun
“Siesta” ve diğer Marie Therese tablolarıyla beraber incelemek kaçınılmaz
olmaktadır. Picasso'nun Marie Therese başını resmederken kullandığı ögelerden
en çok görüleni sarı, açık renk üzerinde bir kaç kısa çizgi ya da kara kalem ve
baskılarında olduğu gibi detaylı çizgilerle saç temsilidir. Buna ek olarak alın
ile burnun birleşimi pek çok Marie Therese büstünde ve resimlerinde karşımıza
çıkar. Bu kadın imgesi, yansıması Marie Therese'dir demek spekülasyonlardan belki
bir tanesi olabilir. Resmi böylece indirgemek ve tek başına böyle bakmak tartışmalı olacaktır. Bu ayna
temsilinde Velazquez'in Las Meninas tablosuna da görnderme yapmak mümkündür. Las
Meninas resminde, odanın arka tarafında yer alan aynada izleyiciye bakan
kişiler kral ve kraliçe mi yoksa orada bulunanların farklı bir perspektif ile
yansıması mı? Bunlardan biri ya da hepsi söz konusu olabilir... Picasso'nun
“Süslenen Kadınlar”'ındaki bu çerçeve içinde bir algılayış ve belli
oranda belirsizlik bu resmin anlam katmanlarını ve görsel niteliklerini
zenginleştirmektedir. Ortadaki figürü 1938 döneminde Picasso'nun içinde
bulunduğu ortam ve durum ile beraber incelediğimizde, şaşkın, hüzünlü, acılı
bir bakışı ortadaki figürde algılamak zor olmayacaktır. Bir sene önce sanatçı
Paris Uluslarası Fuar'ında İspanyol standı için Guernica'yı yapmıştı. Bu dönem
sanatçının savaşın yarattığı acı ve isyanı incelediği, politik olarak ülkesine
daha da bağlandığı bir dönemdi. Guernica'da acıyla bakan, isyan eden,
masumiyeti yakarışlarla anlatan figürleri resmetmişti. “Franco'nun Rüyası ve
Yalanı” isimli dokuz sahneli bir gravürü 1937'de tamamlamıştı. İçinde bulunduğu
siyasal bağlanmanın yanı sıra iki sene önce yaşamına zorlu bir boşanmanın
ardından giren Dora Maar'ın getirdiği rüzgar da bu resim bağlamı içinde hatırlanabilir. O sırada
halen beraber olduğu Marie Therese'in huzurlu, sevecen ve barış dolu mizacından
farklı olarak Dora gözyaşları içinde, hüzünlü bir kadın olarak anlatılmaktadır.
Picasso'nun “Weeping Woman” resminde Picasso Dora Maar'ı kocaman elmas şeklinde
beyaz gözyaşları ile resmetmektedir. Yüzün neredeyse iki tarafını tamamlayan bu
gözyaşları aynı zamanda Dora Maar'ın ellerini temsil eder.
Eserin kopyası üzerinden konturlarla başlanarak çizilmesi. Önce konturlar ve sonra içinde-çevresinde renkleri konmuştur.
“Süslenen Kadınlar”da ortadaki
figürü Dora Maar olarak yorumlamak resmi algılayabilmek için gerekli değilse de
sanatçının o anda içinde bulunduğu durumu yansıtmaktadır.
Soldaki figür en solda yer alan
kaide ve üzerindeki vazo ile fincanlara doğru yönelmekte, aynı anda izleyene de
bakmaktadır. Üzerindeki kahve tonlarındaki parçayı dikkatle incelediğimizde
ufak mavi parçaların rastgele değil belli bir düzen içinde yerleşerek (
gözümüzü kısarak baktığımızda) ortada ara ara belirginleşen dikey bir çizgiyi
öne çıkardığını görürüz. Ortadan kapanan sabahlık benzeri bir giyim olarak
görünmektedir.
Bir duvar dokuması(tapestry: bu terimin kimi zaman dokumada kilim tekniğini ifade etmek için kullanıldığını görürüz)
olarak düşünülen bu eseri başarıyla gerçekleştirmek maketinin kompozisyonu
kadar dokumacıların hüneri ve malzemenin kalitesine de bağlıdır.
Burada tapestry tekniği ile
dokunmuş bir duvar tesktili görüyoruz.
Dokuma iki veya daha çok iplik
grubunun çeşitli şekillerle birbiri arasından geçerek oluşturduğu ürüne verilen isimdir. Tekstil
sanatında dokumaya desen yapmak amacıyla kullanılan ilk dokuma tekniklerinden bir tanesidir.
Dokumaları dokuma araçlarının kullanımına göre çok genel bir sınıflama içinde düşünürsek
giysi ve kullanım amacıyla yapılan mekikli dokumalar ve yaygı niteliğinde
kullanılan krikitli dokumaları görürüz. Kirkit aşağıda anlatılan
atkı ipliklerini dokumada aşağıya doğru bastırmak, sıkıştırmak için kullanılan
tarağa benzer bir araçtır.
Tapestry kirkitli dokuma tekniği
altında yer almaktadır. Bilinen en eski örnekleri İ.Ö 1400'e Mısırlılara
dayanır. Bu köklü ürün bir uygarlık göstergesi olarak Avrupa ve Asya'da da
dokunmaktadır. Kirkitli dokuma ürünleri, Avrupa'da İskandinavya ve kuzey Flaman
bölgesinde ortaçağdan çok önce dokunmaya, kiliselerde, katedrallerde, evlerde
mobilyaların üzerine kullanılmak üzere, perde olarak dahi kullanılmıştı. Tapestry'nin
yaygın, geleneksel bir sanat malzemesi olarak ortaya çıkışı ortaçağ'a dayanır.
Nemli ve soğuk taş binalarda, kilise ve katedrallerde bu dokumalar mekanı
ısıtmak amacıyla ve kolayca taşınır bir sanat eseri olması özelliğiyle
yaygınlaştı. Mahkeme salonlarında propoganda resimleri görevini görmekten
evlerde resim ve dekorasyon malzemesi olmaya kadar uzanan örnekleri mevcuttur.
Bu gelenek Kuzey Avrupa'dan
Fransa'ya taşınmıştır. Pek çok modern dönem sanatçısının eserlerini halı olarak
dokuttuğu “Gobelins” atölyelerinin kurulmasına kadar da uzanmaktadır. Picasso'nun bu eseri de Gobelins
atölyelerinde üretilmiştir. Dilimizde goblen olarak geçen bu dokumalar aslında
“Gobelins” atölyelerinde üretilen tapestry tekniğinde dokunmuş tekstil
ürünleridir. Gobelin, 15. yy ortalarında Fransa'nın Reims bölgesinden gelip
Paris'e yerleşen giyim ve boya işleri yapan bir ailenin adıdır. Üçüncü ve
dördüncü nesillerde aile firma olarak ün kazanmaya başlar.
16. yy
sonları itibarı ile boya işine firma son verir. 1601'de firma işletmeyi 4.
Henry'e ödünç verir ve tapestry dokumaları için 200 Flaman (Kuzey
Belçika-Hollanda) işçi getirir. Ailenin kendisi dokuma yapmamıştır. 1622 ile
beraber kraliyet ressamı Charles le Brun atölyenin başına geçer ve dokuma
tasarımlarını gerçekleştirir. 17. yy sonlarında kapanıp açılır, Napolyon
Devrimden sonra atölyeyi tekrar canlandırır. 1826'dan itibaren halı üretimine
de geçilir.
Tapestry
halı demek değildir. Kilim olarak da tanımlanamaz çünkü kilimler farklı bir
teknikle dokunarak çift taraflı olarak da kullanılabilir. Tapestryde ise arka
yüz kullanılamaz, iplikler sarkar.
Bu dokuma
türünü yapabilmek için iki tür iplik gerekir.Bunlara dokumanın dikey aksını
tutan çözgü iplikleri ile, dokumayı gerçekleştiren, tüm renk ve deseni veren atkı
iplikleridir.
Dikey tezgahta tapestry dokuma. Yukarıdan gelen iplikler çözgü
ipliği, ufak sivri uçlu tahtalara bağlı iplikler atkı iplikleri.
Yukarıda bir ağ gibi yatay olarak sallanan ve çözgü ipliklerinin aralarından
geçtiği kısa iplikler gücülerdir.
Bir arkadan bir de önden çözgüler tezgaha gerilir. İkisi arasında ağızlık denen
bir boşuk bırakılır ve bu boşluk bizim kilim dokumasında varan gelen denilen
tahtalarla ya da iplerle açık tutulur.
Maket “süslenen kadınlar”da 290*425 cmlik maket iki çözgü
arasına yerleştirilir. Dokuma bobinlere sarılı atkı ipliklerinin çözgüler
arasından geçirilmesiyle yapılır. Dokuma arka tafatan yani yanlış taraf
diyebileceğimiz desenin arka tarından yapılır.
Dokunacak desen daha basit renk geçişlerine sahipse çözgü ipliklerine de çizilebilir.
“Süslenen
kadınlar” isimli eser bir dokuma olarak maketin kolaj niteliklerini, kolajın
ortaya koyduğu doku farklarını kolajda verilen etkileri aktararak ortaya koyabilmiştir. Burada
tapestry tekniğinin ayrıntıyı ortaya koymaya olanak veren tekniği söz konusu olduğunda belli yerlerde dokumanın
daha farklı sıklıkta dokunmasına olanak sağlanabilmesini söyleyebiliriz. Resimde
bulunan farklı renk tonu kadar da farklı tonda iplik kullanılmıştır. Her farklı
ton iplik farklı kalınlıklarda kullanılmaktadır ki bu farklı dayanıklılık, farklı iplik mukavemeti demektir. Bu kadar
farklı malzeme ile bir arada dokunması bu eserin bir dokuma olarak da
başarısıdır.
Hem bir
kolajla yağlıboyaya benzer bir yöntemle resmetme yöntemi ve hem de kolaj niteliğini
dokumaya tam olarak aktarabilme niteliğiyle “Süslenen Kadınlar” hem resim ve hem de dokuma sanatının diyaloğu ile üretilen eserlerden bir tanesi olarak görülebilir.
Kaynakça:
Picasso, Ingo F. Walther, Taschen, ABC Kitabevi Yayın ve
Dağıtım A.Ş.1993, İstanbul.
Online Picasso Project.
Tapestry, M. Pianzola&J.Coffinet, Van Nostrand Reinhold
Company Inc., 1974, New York.
French Tapestry, Roger-Armand Weigert, Faber&Faber,
1962, London.
The Technique of Woven Tapestry, T. Beutlich, B T Batsford
Ltd, 1967,London.
Kilim, Cicim, Zili, Sumak Türk Düz Dokuma Yaygıları,
B.Balpınar Acar, Eren Yayınları, 1982, İstanbul.
Yapılan Dönemin Uygarlık Yansıması; Duvar Halıları, İ.Akbostancı,
Tombak Dergisi, 2000.
Picasso in İstanbul, Sabancı University Sakıp Sabancı Museum
Catalouge,Sabancı Holding, 2005, İstanbul.
SSM Galeri Konuşmaları
İrem Arıkan.
Yorumlar
Yorum Gönder